3 Ocak 2016 Pazar

Fışkıran Sular, Güzel Atlar Ülkesi “İZLANDA”




Bugün hep hayalini kurduğum İzlanda’dayız. Yolculuğumuz sorunsuz geçti. Biz İzlanda’ya Londra’dan geliyoruz, British Airways’in konforlu uçuşuna diyecek yok. Reykjavik, hava alanına indiğimizde bizimle birlikte birçok turistin olduğunu gördük, çok kalabalığa denk geldiydiysek dek de insanların renkliliği, kibarlığı beni ziyadesiyle etkiledi. Havaalanı son derece modern, polis kontrol noktasından da sorunsuzca çıkışa yöneliyoruz. Biz bu seyahatimizde biraz kalabalığız, çocuklar  da bizimle.  Kalacağımız otele taksi ile gidiyoruz aynı kibarlık ve nezaket takside de sürüyor.

Kaldığımız otelin penceresinden Reykjavik çatılarını izlemeye doyamıyoruz. Burası nasıl bir ülke, maalesef kendi ülkemle karşılaştırıyor ziyadesiyle üzülüyorum. Çalıştığım Ege Üniversitesinde öğrencilerime kesinlikle bu ülkeyi ve buradaki şehircilik anlayışını anlatmam lazım. Hemen unutmadan söyleyeyim İzlanda’ya vizesiz girilmiyor.

Reykjavik, Avrupa’nın bu küçük ülkesinin en önemli şehri: Bu şehrin önemli bir özelliği var burası İzlanda’nın en kalabalık şehri 121.490 nüfusu var. Yeryüzünde kutup bölgesine en yakın başkent konumumdaymış. Buranın büyük bir endüstrisi yok, insanların önemli geçim kaynağı balıkçılık. Yediğimizin somonların kaçı burada avlandı kim bili! Reykjavik denen bu şehirde İzlanda nüfusunun yarısı yaşıyormuş inanamıyoruz. Bize o kadar sakin ve küçük geliyor ki, İzmir ve İstanbul’u düşünün!



Neyse bu kitabi bilgilerden sonra size biraz kenti anlatayım istedim. Burada çok enteresan heykellerle karşılaştım. Bizde olsa ucube diye yıkarlar anlamsız bulurlar. Caddeler temiz, sokaklar sakin, insanlar çok iyi giyiniyor ve genellikle sağlıklı gözüküyorlar. Hapra denilen bir binaya gittik insan çok şaşırıyor o kadar güzel tasarlanmış bir opera binası ki, bizde neden olmaz böyle sanat merkezleri anlamak mümkün değil. Burada bir konser dinlemek veya bir opera izlemek şart onun keyfine doyum olmaz kesin. Burası deniz tatil kum güneş diye gelinecek bir ülke değil, tamamen doğaseverlerin tercih etmesi gereken bana göre alternatif bir tatil ülkesidir. Renkli binalarıyla bu körfez şehrini çok sevdim ben.

Ilıman bir iklimi var buradaki sıcak su akıntıların etkisinden diyorlar. Sokaklar sakin, bir restaurantta yemek yiyoruz, tercihimizi balıktan yana kullanınca bizim çocuklar biraz üzüldü gibi ama çaktırmadılar da çok sağ olsunlar. Yediğimiz salatayı ve morina balıklarını pek lezzetli bulduk. Adını bilmediğim bir tatlı da yedik,  skyr adındaki tatlısı meşhurmuş, denedik, tadı güzel tuzsuz peynirle karıştırılmış krema ile birlikte sunuluyor. Fiyatlar Türkiye’ye göre oldukça pahalı onu söylemiş olalım biz 4 kişilik bir yemek için 200 Euro para ödedik. Biraz yediğimizi eritelim diye dolaşarak Hallgrimskirkja kilisesini ziyaret ettik, etkileyici bir dini yapı.
İzlanda’nın el değmemiş güzellikteki doğasını görmek üzere otelden ayrıldık, ayrılmadan önce Laugavegur caddesindeki Sandholt Bakery’den kendimize sandviç yaptırdık. Temiz havasıyla çabuk acıkıyorsunuz buarada. Buraya gelişimizin 5’inci günündeyiz. İzlanda mükemmel! El değmemiş bir cennet parçası sanki burada orman yok denilecek kadar az, siz yok diyebilirsiniz. Çünkü burası volkanik bir ada ülkesi. Diyeceksiniz ki Vikingler o gemileri nasıl yapmış, inanın ben de anlamadım! İzlanda aynı zamanda bir Viking ülkesidir. Bugün bile burada hayvancılık yayığın, yemyeşil kırlar İzlanda koyunlarıyla dolu. Bir de çok güzel atlar gördük ben buraya atlar ülkesi de demek isterim. Bu ülkedeki atlar yurt dışına çıkarılmıyormuş.


Her yer yeşil, taşlar bile yosun tutmuş, çalılık ve tundralardan oluşuyor, etraf açık, denizin, iyot kokusunun etkisindesiniz burası bir ada ülkesi. Burayagelişimizin üçüncü günü kaplıca bölgesine gittik, burası Blue Lagoon’e diye bir göl, yerli adı başka olabilir. Hanım bir film söyledi Mavi Göl müymüş neymiş, tam hatırlamadım ben seyretmedim ama gölü anlatayım size, biraz kalabalık ama ben böyle bir renk görmedim, tertemiz bir turkuaz insan hayran kalıyor. İnsanı gençleştirdiği söyleniyor. Burası çamur banyolarıyla da ünlü bir yer. Biz gölün sefasını sürdük iyice açıktık, oradaki tesiste yemek İzlanda yemeklerini tattık, her şey çok güzeldi. Geysir’de fışkıran sıcak suları gördük, televizyondan izlemekle aynı şey değil. Mutlaka görmelisiniz dostlarım diyorum. Gulfos Şalelesi var, şelale içinde şelala bakıp kalıyorsunuz öylece. Bilmem bu notlarımı görgüsüzlük sayar mısınız?

İzlanda’dan bu kadar, akşam şehirde birkaç Cafe-bar dolaşıp şehrin tadını çıkaracağız.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder